top of page
  • Yazarın fotoğrafıKent Siyaset

İklim değişikliği bir yatırım fırsatı olmamalı


Michael Davies-Venn COP26’da yatırım anlaşması yapmak için Güney Afrika seçildi. Bu seçimin sebebinin ülkenin kömür kullanımını bırakmasını teşvik etmek olduğu söyleniyor. Gerçekteyse bunun nedeni sadece kâr. 36.500 kadar sözde sürdürülebilir yatırım fonunun –toplamda trilyonlarca dolar büyüklüğünde– şu anda iklim değişikliği çözümlerinden para kazanmak için kullanıldığı az bilinen bir gerçektir. Glasgow’da gerçekleşen COP26 küresel iklim değişikliği görüşmelerinin temel sonuçlarından biri Güney Afrika ile bir avuç gelişmiş ülke arasında bir yatırım anlaşması yapılması. Bunun nedenlerini inceleyelim. Adil Enerjiye Geçiş Anlaşması, iklim değişikliği çözümlerinden para kazanmaya yönelik uygulanan bir dizi planın en sonuncusu. Anlaşma, belirli ekonomik ilkelerin iklim değişikliği çözümleri üzerindeki etkisini örnekliyor ve neoliberal itikadın korunmasız hayatları iklim değişikliğinin etkilerinden –kuraklık, sıcak hava dalgaları ve deniz seviyesinin yükselmesi dâhil olmak üzere– korumaya yardımcı olmak için ihtiyaç duyulan uluslararası dayanışmadan daha önemli olduğunu doğruluyor. Daha da endişe verici bir şekilde, anlaşma, iklim değişikliği sorunlarına katkıda bulunan aynı kâr amaçlı mantığın bu sorunları çözmek için kullanıldığını ortaya koyuyor. Peki bir avuç gelişmiş ülkenin bir başka iklim değişikliği yatırım planı daha –özellikle de sadece Güney Afrika için– gerçekleştirme motivasyonu nedir? Güney Afrika’nın kömür bağımlılığı Afrika kıtasında önde gelen bir ekonomik güç merkezi olan Güney Afrika, kıtadaki diğer ülkelerden daha fazla kömür tüketiyor. Ekonomisinin yüzde 70’inden fazlası kömüre dayalı olan ülkenin, kıtada bol miktarda bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi Güney Afrika hükümeti geçişin “kömür kaynaklarının gelişimini kısırlaştırmaması gerektiğini” söylese bile şarttır. Ancak anlaşma, iklim değişikliği için stratejik bir çözüm mü yoksa birkaç kişi için bir yatırım fırsatı mı olduğu konusunda soruları gündeme getiriyor. Anlaşma, Güney Afrikalı yetkililerin yenilenebilir enerji kaynaklarına daha hızlı geçiş yapmasını sağlamanın bir yolu olabilir mi yoksa ülkenin nispeten daha düşük olan yatırım risklerinden mi faydalanılıyor? Elbette ki Güney Afrika’nın, Almanya’nın Avrupa’daki liderliğini takip ederek 2035 gibi erken bir tarihte kömürü bırakacağını düşünmek isteyebilirsiniz. Fakat Güney Afrika gerçekten Afrika’da böyle bir liderliği üstlenmeye mi yönlendiriliyor? Glasgow’da yaklaşık 45 ülkeden politikacıların yaşadığı “evreka” anı, ekonomik mantığın iklim değişikliği çözümleri üzerindeki etkisini değiştirmiş gibi görünmüyor. Kömürden Temiz Enerjiye Geçiş Küresel Bildirgesi’nde yer alan “kömürle elektrik üretiminin küresel sıcaklık artışlarının en büyük nedeni olduğu” şeklindeki ifade bir ilerleme teşkil etse de, toplumların iklim değişikliği sorununu çözme yollarından çıkar sağlayabilecekleri şeklindeki yanlış fikirden bir kopuşa işaret etmiyor. Dahası, ABD, Avrupa Birliğinin de dâhil olduğu beş kişilik grupta yer almasına rağmen “kömürle elektrik üretimini sonlandırmayı” hedefleyen “kömür taahhüdü”nü imzalamayı reddeden ABD’li politikacılar, yine bunu imzalamamış olan Güney Afrika’ya milyarlarca dolar aktarmaya hazırlanıyor. “Adil enerjiye geçiş”ten kâr sağlamak AB, Birleşik Krallık, ABD, Almanya ve Fransa, Güney Afrika’nın “önümüzdeki üç ila beş yıl içinde 8,5 milyar dolar” alacak olmasının gerekçesini, “ülkenin elektrik sisteminin karbondan arındırılmasına ve ülkenin elektrik sağlayıcısı Eskom’un borcunun yönetilmesine yardımcı olmak”, “yeşil ve nitelikli işlerin yaratılmasını sağlamak” ve “kırılgan işçileri ve toplulukları korumak” olarak açıklıyor. Bu parayı Güney Afrika’ya akıtma planlarının çoğu –“çok taraflı ve iki taraflı hibeler, ayrıcalıklı krediler, garantiler, özel yatırımlar ve teknik destek” yoluyla– kâr motivasyonu taşımaktadır ve ülkenin “hibeler” ile “krediler” arasında seçim yapma şansının olup olmayacağı da net değildir. Bu seçeneklerin çoğu, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle mücadelesinde onlarla dayanışmaya örnek teşkil etmiyor, şu anda yetersiz beslenen çocukları ve açlıkla karşı karşıya kalan insanları, sığırlarının kuru otlaklarda ölmesini ve arka arkaya üç mevsim boyunca yağış almayan Afrika Boynuzu’nda terk edilen tarım arazilerinin artışını izliyoruz. Güney Afrika daha önce kuraklık koşullarından o kadar ciddi şekilde etkilenmişti ki, Cape Town tamamen susuz kalmaktan ancak kıl payı kurtuldu. Ve ek “finansman kaynaklarının” vaat edildiği şekilde sunulması, Cape Town’un yaklaşık 5 milyonluk nüfusunu susuzluktan kurtarma ihtiyacına değil, Güney Afrika’nın kredileri ödemesine bağlı olacaktır. Fon verenlerin Güney Afrika’yı kömürden vazgeçirmek istediklerine dair spekülasyona geri dönersek: uluslararası iklim değişikliği politikalarına ilgisi olan herkes Güney Afrika’nın aksini ima ettiğini bilir. Ülkenin enerji bakanlığının belirttiği gibi, “elektrik üretimi için Güney Afrika kömürü dünyanın en ucuz kaynakları arasındadır”. Hükümet, küresel iklim değişikliği çözümlerine katkıda bulunmaya yönelik ulusal planında, “Güney Afrika’nın ekonomisi ve enerji sisteminin kömür bağımlılığında dünyada birinci” olduğunu yazıyor. Ve kömürün geleceğine bakarsak: “Mevcut üretim hızında kömür arzı 50 yıldan fazla süre mevcut olacak”. Yakın zamanda iki yeni santral (Medupi ve Kusile) açan Güney Afrikalı yetkililer “öngörülebilir gelecekte kömürün Güney Afrika elektrik üretiminde önemli bir rol oynamaya devam edeceğini” kesin bir biçimde söylüyorlar. O zaman, 8 milyar ABD dolarının, kömürün “üretilen enerjinin çoğunu sağladığı” ülkenin kurulu üretim kapasitesi açısından bir fark yaratmayacağı makul bir iddiadır. Her şey ticaretle alakalı Dahası Güney Afrika; Sierra Leone, Liberya veya Nijerya ile karşılaştırıldığında Afrika’daki iklim değişikliği etkilerine karşı kesinlikle en savunmasız ülke değil. Peki ülke neden bu konuda bir yatırım anlaşması yapıyor? Cevap, Güney Afrika’nın nispeten daha düşük siyasi ve ekonomik risklere sahip olmasıdır. Ülke, Dünya Bankası’nın “ticari faaliyeti artıran” düzenlemelere sahip ülkeler listesinde 84. sırada: yani 163. sırada olan Sierra Leone’nin, 131. sırada olan Nijerya’nın ve 175. sırada olan Liberya’nın çok üzerinde. Güney Afrika neredeyse yarım yüzyıl boyunca bu ülkelere kıyasla doğrudan yabancı yatırımlardan aslan payını aldı. 2019 verileri Güney Afrika’ya yapılan bu türden yatırımların Nijerya’ya yapılanların iki katından fazla olduğunu gösteriyor. 2003 ve 2013 yılları arasında Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve ABD’den Güney Afrika’ya yapılan yabancı yatırımlar, çoğu durumda hiç yatırım alamayan diğer ülkelere kıyasla önemli ölçüde daha fazlaydı. Ve daha yakın tarihli OECD 2021 verilerinin gösterdiği üzere Güney Afrika yabancı yatırım alan tek Afrika ülkesi. Bu nedenle Adil Enerjiye Geçiş Anlaşması iddia edildiği gibi “insanlığın karşı karşıya olduğu hayati bir güçlükle” mücadele etmeyi değil, Afrika’ya onlarca yıllık bir yabancı yatırım modeli uygulamayı hedefliyor. Elbette ki iklim değişikliği hayati bir güçlüktür. Şu anda, Dünya Gıda Programı’nın üç ülkede 13 milyon kişiyi kuraklığın sebep olduğu açlıktan ölmekten kurtarmak için 327 milyon ABD dolarına ihtiyacı var. Gelişmekte olan ülkeleri karbonsuzlaştırmayı içeren önlemler; gelişmiş ekonomiler, ulusötesi şirketler ve özel yatırımcılar için bir yatırım fırsatı olarak anlaşılmamalıdır. Söz konusu önlemlerin amacı, şu anda Afrika Boynuzu’nda örneklenen yakın küresel felaketten en az sorumlu olan savunmasız yaşamları kurtarmak olmalıdır. İklim değişikliği yatırım planlarından kâr elde edecek olanlar kesinlikle orada açlıktan ölmek üzere olan milyonlar değil. Güney Afrikalı yetkililerin ısrarla belirttiği üzere yenilenebilir enerjiye geçiş için “uluslararası desteğe ihtiyaç duyulacak”. Ticaret için Güney Afrika’yı seçmenin aksine, tüm gelişmiş ülkelerin 100 milyar ABD doları bağışlama sözünü yerine getirmesi sağduyulu bir strateji olabilirdi.

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page