DAYANIŞMA FİKRİ
- Kent Siyaset
- 21 Mar 2019
- 2 dakikada okunur
Dayanışma hareketleri özellikle sistem tarafından dışa itilen, politik alanda temsiliyet imkanı sınırlı olan ve ekonomik anlamda bölüşüm ilişkilerinden dışlanan kesimlerin örgütlenmesi sonucu ortaya çıktı. Her ne kadar son yirmi yılda dayanışma ilişkilerinin yaygınlaşmasından daha çok söz edilse de aslında 1980’de Polonya’da ortaya çıkan Solidarisnosc (Dayanışma) hareketini de 1984 yılında Brezilya’da ortaya Çıkan Movimento dos Trabalhadores Sem Terra, MST (Topraksızlar) hareketini de bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. 1994’ten günümüze varlığını sürdüren Ejército Zapatista de Liberación Nacional, EZLN Zapatista hareketi ise söz konusu dayanışma örneklerinin en popüler olanı. Örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak bütün bu örneklerin ortak noktası formel yapılar ve kurumlar içinde kendine yer bulamayan, sesini duyuramayan ve görünmez olan kitleler tarafından başlatılmış olmaları.
Bu farklılıklardan bir sentez yapmak gerekirse, dünyanın farklı noktalarında ortaya çıkan bütün bu dayanışma ilişkilerinin doğrudan yereldeki toplumsal koşullardan beslendiğini söylemek mümkün. Her toplum kendi özgün politik yapısından ve ekonomik koşullarından kaynaklanan dayanışma ilişkileri yaratıyor. Gelişmiş ülkelerde dayanışma ilişkileri daha çok bir sosyal ekonomi veya sosyal dayanışma olarak işliyor, sistemle mücadele etmek ya da sistemi değiştirmek gibi hedefler yerine sistemin eksikliklerini tamamlamaya yönelik sivil girişimler söz konusu. Daha liberal düşünsel temellere dayalı bu örneklerde etik tüketim, sağlıklı yaşam ve çevreye yönelik sorumluluk gibi sisteme meydan okumayan ama sistemi iyileştirmeyi hedefleyen yaklaşımlar dikkat çekiyor. Oysa Küresel Güney olarak tanımlanan gelişmekte olan ülkelerde dayanışmanın amacı sistemde bir gedik açmak ve bu sayede dışlananlara daha geniş bir varoluş alanı yaratmak. Nitekim Brezilya’daki Topraksızlar da Meksika’daki Zapatistalar da sisteme güçlü bir biçimde meydan okuyorlar.
Türkiye’de dayanışma ilişkilerinin gelişimini biraz daha geç bir dönemde görüyoruz. Dayanışma ilişkilerinin ortaya çıkışını bir taraftan değişen politik ve ekonomik ilişkilerle açıklamak mümkün. Devletin giderek otoriterleşmesi, toplumun aydın ve muhalif kesimini hedef alması ve temel demokratik hakların baskılanması dayanışma için politik bir motivasyon yaratırken, makroekonomik göstergelerdeki radikal bozulma, gelir dağılımında giderek artan kutuplaşma insanları yeni arayışlara yöneltti. Yapısal koşulların dışında toplumun belli kesimlerinin özgün koşullara ve buna bağlı bir sosyal dışlanmaya maruz kalması bu kesimleri kendi çarelerini aramaya itiyor. Burada en önemli kırılgan grupların, genç işsizlerin, kadınların, göçmenlerin durumu özellikle dikkat çekiyor.
Comments