GÜÇ VE GÖSTERİ
- Kent Siyaset
- 21 Mar 2019
- 2 dakikada okunur
Dünyayı güç ve gösteri alanı olarak gören bir kültür yaşıyoruz. Tüketimin vitrin olduğu yüzyıldayız. Her birey tüketimin zirvesini yaşıyor. Tüketecek bir şeyi olmayanlar kendini tüketiyor. Aşkları, tutkuları, sevdaları, yarenliği, dostluğu ve arkadaşlığı tüketiyoruz. Tüketimin yol açtığı tahribat ve yolaçtığı şiddet ayrı bir tartışma konusudur.
Gelişen kültürel iletişim içinde; insan olma özelliklerinin globalleştiğini görüyoruz. Yerel kültürlerin, baskın kültüre boyun eğdiğini görmek üzücü fakat gerçek burdur. Tektipleşen insanlık beraberinde tektipleşen bir kültür getiriyor. Tektipleşmek bir sistem dayatmasıdır. Yeni çağın yeni hastalıklarının habercisidir. İktidar şiddeti veya politik lider şiddetinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Yeryüzü küçük bir misket gibi oldu. Cebimizde taşıyabileceğimiz kadar küçüldü. Sosyal iletişim ağlarının insandan daha hızlı değişerek çoğaldığını ve hatta tahminlerin tersine spesifikleştiğini görüyoruz. Bu insanlığın temel yasalarını ve onun sınırlarını zorluyor. Kimi zaman difüzyonik bir iletişim görmekte mümkün.
Hızlanan ve değişen şekliyle bu çağ kendine has hastalıklar (radyasyonlu) oluşturmuştur. İnsan, kendi yaptığına yetişemeyen veya kendi ürettiğine boyun eğen duruma geldi. Bu durum bireyin ruhsal dengesini bozdu. Doğayla birey arasında ki ince sınırı ve iletişimi zayıflattı. Birey çözümsüzlük içinde bocalamaya başladı. Süreç, bireyin ve toplumun yeni bir vitrin arayışına çıkmasını sağlamıştır. Gücün iktidarı veya iktidarın gücü kavramları politikleşmeye başlamıştır.
Herşeyi kendi kontrolüne almayı başaran insanın güç gösterisi bir sahne oyununa döndü. Her şey bu gösteride mübahtır san ki. Kin, öfke, bencillik ve kibir bu sahnenin silahları haline gelmiştir. Birey diğerlerini kendi egemenliği altına almak için tüm silahları etkin kullanır. Tek amaç iktidarı kendi elinde tutmasıdır. İktidara giden her yol yürümeye değer. İşte bu ve benzeri yaklaşımlar insanların iktidarın gücüne yapmasıdır adeta. Politik liderler iktidarın gücüne kapıldıklarında bu artık vazgeçilmez bir hülyadır onlar için. Tam olarak hastalıkta burdur.
Bu hastalığın en temel dışa vurumu kibirdir. Kendini kusursuz sanmak hastalığıdır. Gerçeklikten kopmuş olmaktır bu hastalığın dışavurumu. Politik liderler yeterli değillerse kibirli olurlar. Hayatı bir show olarak görürler. Kendilerini hep eksiksiz ve muhteşem olarak anlatırlar. Kendi çıkarlarını vatanın çıkarlarıyla eş görürler. Kendi görüşlerine haddinden fazla güvenirler. Başkasını hep eleştirirler. Kendilerinden herşeyden üstünmüş gibi bahsederler. Kendine abartılı şekilde inanırlar. Sıradan mahkeme ve kamuoyuna asla güvenmezler. Hep huzursuzdurlar. Her şeye kayıtsızdırlar. Dünyayı kendi etraflarında döndüğünü düşünürler.
Bir politik lidere, “kibir sendromu” hastalığı tanısı koymak için yukarıda sıralanmış olumsuzluklardan sadece üç tanesine ulaşmak yeterlidir. Bu durum; politik liderin topluma ve insanlığın geleceğine şiddetidir.
Bir not
Kibir; çaresizlik, güçsüzlük, sevilmeme, reddedilme gibi derinde ki ruhsal acıların dışa vurumudur. Özünde zayıflıktır. Kendini savunmaktır. İncinmemek için incitmekte.
Kendini özel ve değerli hissetmek isteyen çocuğun büyüdükçe ne kadar zayıf olduğuyla yüzleşir. Bu gerçeği inkar etmek için yeni bir birey yüklemesine ihtiyaç duyar.
Comments