EMEK VE SERMAYE İLİŞKİSİNE BİR NEFES
- Kent Siyaset
- 21 Mar 2019
- 2 dakikada okunur
Avrupa’nın rönesansından bu güne sanayi ve ticaret dünyada giderek büyüyor. Bu büyüme sınıfsal ayrımı getirmiştir. İnsanlık tarihinde sınıfsal farklılık ve ona ilişkin kavramlar sanayi devrimiyle gelişmiştir. Günümüzde emek sermaye çelişkisi giderek derinleşmeye başlamıştır. Sermayenin emeğe üstünlüğü geniş kitlelere yayılmıştır. Fabrikalarda binlerce çalışan birlikteliklerini tanımlamaya başladılar.
İnsanların birlikte çalışması, aynı tozu yutması bir uyargan olmaya başladı. Her gün yüzbinler aynı çarkları çevirmeye başladı. Aynı saatte tek çeşit kumanya yemeye başladı. Bilinç uyanmasının ilk emareleri bu süreçte görülmeye başladı. Binlerce kişinin tek bir kişinin hakimiyetine girmesi zamanla yeni sorunları beraberinde getirdi. Üretenin az kazanması ve mutsuzluğu, öte tarfatan sahiplik duygusunun ataerkilliğini yaşayan sermayedar. İşte çelişkinin ironik ve yansımalı karşılığı. Sermayenin üretene hakimiyeti kimlikleri keskinleştirmiştir. Sınırları olan iki karşıt ama aynı zamanda da iki bağlaç; İşveren ve işçi.
Günümüzün iki kimliği istemeselerde birbirinin elini çok sıkı tutmak zorundadır. Çünkü; birbiriyle beslenen iki ardışık ilişki içindeler. Biri diğerinin varlığıyla vardır. Modern dünyada robotik üretim gelişmiş olsa da henüz insanın yerini alan bir inisiyatiflik yoktur. İki kimliğin bir arada barışık ve mutlu olması için yasal düzenlemeler ve kendi alanlarında örgütlülükleri devam etmektedir. Fakat kapitalist üretim tarzı veya sistemi sermayeyi emeğe üstün kıldı. Bu beraberinde zıt yönlerde siyasallaşma getirdi. Sınıf farklılığı karşılıklı güç yarışına girdi. İşçiler ve sendika grev yaparken, fabrika sahibi sermayedar yani işveren lokavt kararı verdi. Sermaye insanı metalaştıran bir süreci böylece başlatmış oldu. Ekonomik temelli bir şiddet sokakta bir kimlik şiddetine dönüştü. Üretenin kimliği sermaye kimliği tarafından her geçen gün sahada baskı altına alındı. Öyle ki; yasa koyucu ve uygulayıcı sermayenin ağzıyla konuşur oldu. Yargı toplumun kanaatini karşılamayan ve sermayeyi koruyan süreçleri işletti. Genel toplum ahlakı ve barışı zedelenmeye başladı. Sınıf mücadelesi ağır aksak yürümeye başladığında karşılaştığı şiddet hızlandı. Emek dünyası sermayenin şekil değiştiren ve giderek modernleşen fakat asla özünden bir şey kaybetmeyen şiddetini daha yoğun yaşıyor. Sermaye ve sermayedar özü itibariyle ataerkildir ve dili daha şiddetlidir. Çalışanların, üretenlerin yani emek verenlerin dili daha mazlumdur. İşte emek ve sermayenin karşılaştırması bu güne değin bu yaklaşımdadır. Bu iki kimliğin ironik tarihi elbetteki birbirleriyle büyük mücadeleler içinde geçmiştir.
Emeğin metalaşma olarak görüldüğü bu süreç, paranın emeğe şiddeti olarak kavramlaşmıştır. Bu şiddet emek kimliğini baskı altına almak İçin uygulanmıştır. Bir çok yasa varken, yasayı işleten hukuk varken henüz verim alınamayan onlarca şiddet mağduru işçi var. Devlet yapısı sistemin istediği şekilde işliyor ve bu emeğe olan şiddeti artırıyor. Kültürel bir çatışmada yaratıyor bu yaklaşım. Her gün milyonlarca sermaye mağduru çıkıyor. Her gün sermaye şiddeti şekil değiştirerek karşımıza çıkıyor. Emeğin kendi varlıkları yeni bir kültür kimliği ortaya koyuyor. Sermayedar ise makinasının varlığıyla böbürleniyor. İşveren olmanın yüksek tatminiyle yaşıyor. Devletin asli kavramı kendi varlığını güçlendiriyor. Şiddet sermaye tarafından bir kültür olarak emek dünyasına dayatılıyor. Sermayenin emeğe şiddetini durdurmak İçin sistemi ve sistemin dilini yeni baştan tartışmak gerekir.
Comments