KENT KÜLTÜRÜ
- Kent Siyaset
- 21 Mar 2019
- 2 dakikada okunur
Yerel yönetim ve merkezi yönetim arasında bir çok bağ vardır. Bu bağların temeli mali ve ekonomik bakımdan halkın ihtiyaçlarını gidermektir. Yerel kaynakların dağılımı ve kullanımı, ulusal kaynakların dağılımı ve yönetimi karşılıklı bir şekilde birbirini güçlendiren olmalıdır. Yerel ve ulusal yönetimler birbirlerinden bağımsız, aynı zamanda birbirine bağımlı yapılardır. Belediyeler yerel kaynakları ve yerel tasarrufları yerel halkın ihtiyaçları için kullanmalı. Bütçesini oluştururken sadece yerel halkın çıkarları düşünülmelidir.
Merkezin hükümet mali ve ekonomik bakımdan yerel yönetimleri desteklemeli. Genel fonlar ve iller bankasının payı belediyelerin ana ilkeleri gereği kullanılmalı. Belediyeler merkezi hükümete bağımlı hale getirilmemeli. Merkezi hükümet belediyelere keyfine göre fon veriyor. Merkezi hükümet istediği yerel yönetime ödenek, para ve kredi musluklarını sonuna kadar açarken, istemediği yerel yönetimi ise işçi, memur ücret ve maaşlarını ödeyemez duruma sokabilir. Bu ve benzeri durumlar gelişmiş toplumlarda ve gelişmiş demokrasilerde daha ilkesel ve yasal süreçlerle dengelenmiştir.
Merkezin hükümet mali ve ekonomik baskıyla, politika ve uygulamalarını yerel yönetimlere dayatmaktadır. Kimi politik süreçlerde daha keskin bir baskıya dönüştürmektedir. Yerel yöneticilerin yeterli bilgi ve donanıma sahip olmaması, yasayı ve resmi işleyişini bilmemesi süreci işlemez hale dönüştürmektedir. Güçlü iktidarlar, gelişmemiş yerel yönetimleri baskı altına alarak politik ve siyasi açıdan şekillendirmeye çalışmaktadır. Hal böyle olunca yerel yönetimin; yerinde yönetim anlayışı ve halkın hizmetlere erişimi bürokrasinin engelleri ile karşılaşmaktadır.
Yerel yönetimler üzerinde oluşturulan mali kontrol baskı ve yönlendirme mekanizmasına, Dünya bankası ve doğrudan uluslararası tekellerin katılmış olması hizmetlerin gelişimini engellemektedir. Çünkü vatandaşın alacağı hizmetler geniş bir zamana yayılmaktadır.
Merkezi hükümetin ve uluslararası fonların tekelleşen ekonomik yaptırımları gereği, yerellik kavramları hiç olmaktadır. Yerel özerklik ve yerel demokrasi ticari fonksiyon gibi işleyen fonlar nedeniyle yaşayamaz. AB’nin yerel yönetim şartı kapsamında belediyelere sağladığı krediler aracılığıyla; yerel yönetim üzerinde politika ve faaliyet dikte edebilmektedir. Yerelin özerkliği veya doğrudan demokrasi anlayışı bağımlı ekonomi nedeniyle işletilmez hale gelir.
Unutmamak gerekir ki; bu bağımlılıklar bazen kıyıların özelleştirilmesi, enerji dağıtımımın özelleşmesi, asfalt şantiyelerinin özelleşmesi gibi sermayeye peşkeş çekmelere kadar gidebilir. Alınan fonlar veya krediler bağlayıcı sonuçlara sahiptir.
Demokratik olmayan merkeziyetçi dayatmaları yerelin gücü reddetmelidir. Ama aynı zamanda merkezi hükümetin değerlerinin demokratlaşması karşısında birlikte gelişmeyi özendirmeli. Yerellik ve demokrasi dikkate alınmalı. Halkın yönetime katılımını artırılan yöntemler geliştirilmeli. Hizmetlere erişim kolaylığı ve yerinde yönetim anlayışı merkeze konularak merkeziyetçi yaklaşımla işbirlikleri ve fon transferi sağlanmalıdır.
Yerel halkın çıkarları ülke çıkarlarıyla aynı yönde geliştirilmelidir. Merkezi hükümetin gücü; yasalara uygun şekilde, adaletli ve ilkeli şekilde yerel yönetimlere pay edilmelidir. Belediyelerin gelirleri; ruhsat, imar tadilatları, atık çevre vergisi ve harçlardır. İller bankası fonlarıyla yapılan özellikle büyük sermaye kuruluşlarına yönelik imar planları ve ruhsatları dikkate alınmalıdır. Çevre ve şehircilik bakanlığının global sermayeye dönük projelerden belediyelere pay vermesi gerekir.
Özetlemek gerekirse yerel demokrasi araçları ile gelişen belediyeler, merkezi hükümetle paralel yönde gelişir. Yerel kaynaklar önce yerel ihtiyaçlar İçin kullanılmalıdır. Merkeziyetçi yaklaşım yereli güçlendiren bir anlayışla hareket etmelidir. Yerel halk ise ulusal değerleri benimseyen bir anlayışla demokrasiyi önceliğe almalıdır. Örtüşen ve gelişen bir para-politik ilişki geliştirilmelidir.
Comments